30 Kasım 2021 Salı

Midyat (Matiate) - Mardin

 Mardin'in Midyat ilçesi, dillerin ve dinlerin buluşma noktası diye anılır. Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice ile İslamiyet, Ezidilik ve Hristiyanlığın buluştuğu bir yer.


Midyat adı, yazılı olarak ilk kez Asur tabletlerinde, Matiate olarak geçmiştir. Aramice bir söz olan Matiate, mağaralar kenti ya da vatanım anlamına gelmektedir. Kuruluşunun en az MÖ 9. Yüzyıl, hatta çok daha eski bir tarihe dayandığı anlaşılmaktadır.



Mardin'e 90 km uzaklıktaki ilçe, kalabalık bir ilçesidir. Yöreye has sarı kesme taşlardan yapılmış evleri, kilise ve camileri ile son derecede güzel, turistik bir ilçedir. Dar sokaklarındaki her biri bir sanat eseri olan taş işleme örnekleriyle dolu binalar arasında dolaşmak, insanda çok hoş duygular yaratmaktadır.







Son yıllarda turistlerin olduğu kadar TV dizisi yapımcılarının da ilgisini çeken kentte, eski konaklar yeni dizilerin mekanı olmuştur.





Midyat'da telkâri sanatı yaygındır. Bu sanatın, MÖ 3000 yıllarından beri var olduğu biliniyor. Çok ince gümüş tellerin örülmesiyle yapılan, çeşitli süs eşyası ve takı sanatıdır. 
Aşağıda, dört atlı bir kupa arabası, sürücüsü ve atlı muhafızının canlandırıldığı, Telkâri sanatıyla yapılmış değerli bir biblo görülüyor













23 Kasım 2021 Salı

Dara Antik Kenti (Anastasiopolis) - Mardin

 Tarihçiler, Antik Kentin adının, Pers Kralı III.Darius'tan (MÖ 336 - 330) geldiğini yazmaktadır. Makedonyalı Büyük İskender ile karşılaştığı ona yenilerek öldüğü yerin burası olduğu ve onun adının unutulmaması için buraya DARA adı verildiği yazılmaktadır. 

Romalı Tarihçiler MÖ 247 - MS 224 yılları arasında hüküm süren Parth İmparatorluğu döneminde, Dara Kentinin kurulduğunu, kentin çevreye yüksekten bakan, savunmaya elverişli ve tarım alanlarına, yiyecek kaynaklarına, akarsuya çok yakın bir yer olduğunu belirtmişlerdir. 

Sasanilerin bölgede güçlenip Nisibis (Nusaybin) ve Amed'i (Diyarbakır) almalarıyla Doğu Roma İmparatoru I. Anastasius savunmaya elverişli bu kenti 503-507 yılları arasında bir garnizon kenti olarak yeniden inşa ettirmiş ve adını da Anastasiopolis koymuştur. Ancak halk Dara adını unutmamış ve kullanmaya devam etmiştir.







Dara, Roma, Sasaniler ve Araplar arasında birkaç kez el değiştirdikten sonra. Doğu Roma'dan 1150 yılında Artuklu Egemenliğine geçmiştir. İlhanlıların bölgeye akınlar yapmaları ve bu sırada kenti tahrip etmeleriyle önemi azalmış ve 14. YY'dan itibaren bu güne kadar küçük bir köy olarak varlığını korumuştur. 



Mardin'in 30 km kadar güneyinde, Suriye sınırına 10 km uzaklıktadır. 

Dara Antik Kentinin doğusundaki kireç taşı kayalar, kuruluşta uzun zaman taş ocağı olarak kullanılmış, sonra mezarlık alanına dönüştürülmüştür. Bu gün yeni gelinlerin dış fotoğraf mekanı olan nekropol uzun yıllar boyunca kaya mezarlara, lahitlere ve sanduka mezarları barındırmıştır.

Nekropol alanında çok katlı galeriler şeklinde düzenlenmiş mezar yapısı, çok ilgi çekmektedir. Sasanilerin 573 yılındaki istilası sırasında öldürdükleri Roma'lıların anısına 591'de şehre yeniden dönen Daralılar tarafından yapıldığı düşünülmektedir.

Üç katlı mezar yapısının içi..


Bu, ana kayaya oyulmuş 3 katlı çok büyük bir  yapıdır. Üst katları içe kısma açılan koridor-balkon şeklinde inşa edilmiş olup, en alt katta yüzlerce Romalının mezarı bulunur. Mezarın anıtsal giriş kapısında ölüleri diriltme mucizesi olduğuna inanılan (kur'an'da da adı geçen) Ezekiel Peygamberi gösteren sahneler işlenmiştir.

Kelimenin tam anlamıyla ışıklar içinde yatıyorlar.

Dara Antik Kenti, Mezopotamya ovasının bitip dağların başladığı yerde yer alan, kuruluşundan itibaren neredeyse 2500 yıl geçmiş ve önemini çok uzun süre korumuş, bir yerleşim yeri olmuştur. Bu özelliği ile tarihi ve turistik açıdan çok ilgi çekmekte, çok sayıda, değişik ülkelerden gelen ziyaretçi antik kenti gezmektedir.

Yukarıdaki kolajda ortada kayaya oyulmuş bir kaç odalı mekanın içinden yan odaya ve dışarıya bakış.
Solda pencereden Dara'nın bir yabancı ziyaretçisi, sağda ise düğün öncesi dış fotoğraf
çekimine gelmiş genç bir gelin görülüyor.

 





21 Kasım 2021 Pazar

Deyrul Zafaran (Mor Hananyo) Manastırı - Mardin

 

Manastır'ın bulunduğu yerde, ilk önce tarihini net olarak bilemediğimiz bir dönemde güneşe tapan bir topluluk (Şemsiler?) tarafından Güneş Mabedi  kurulmuştur. Daha sonra Roma Kalesi olarak kullanılmış bina kompleksi üzerine 5. Yüzyılda manastır yapılmıştır. Manastırın kurucusu Mor Şleymun adlı bir Süryani azizidir. Kurulduğunda onun adını taşıyordu. 

763 yılında Mardin Metropoliti Mor Hananyo esaslı bir tadilat yaptırdı. Bundan sonra manastır Mor Hananyo Manastırı olarak anılmaya başladı.

Manastır girişi 


15. asırdan itibaren çevrede yetişen safran (zafaran) bitkisinden esinlenerek adı, Dayrul Zafaran Manastırı olarak anılmaya başladı. 
Manastır, Mardin Ovasına bakan bir tepenin yamacında, Mardin'in dört kilometre kadar doğusunda, kendi geniş vakıf arazisinin ortasında yer alır. Mardin ve bölgesinin o ünlü taş işlemeciliği, sarı, kesme taşlarla ve yöresel mimariyle inşa edilmiş binaları, burayı hem bir dini merkez, turistlerin sürekli ilgisini çeken bir tarihi mekan haline de getirmiştir.


Manastır, kurulduğu günden bu yana eklentilerle genişletilmiş ve 18. yüzyılda son halini almıştır. Ziyaret ettiğinizde, sanki tüm bina, aynı yıllarda yapılmış izlenimine kapılırsınız. Bu ek binaların nasıl ustalıkla planlandığını ve inşa edildiğini göstermektedir.

Binanın iç girişlerinden birindeki Süryanice kitabe

Süryaniler Hristiyanlığı kabul eden ilk topluluktur. Bir Ortadoğu halkı olan Aramilerden geldikleri, Süryani adını, Hristiyan olduktan sonra putpereslerden kendilerini ayırt etmek için aldıkları biliniyor. Süryanice de Aramiceden gelme bir dil, alfabeleri de Arap ve Yahudi alfabesiyle benziyor. 

Güneş Tapınağının tavanı. Üstteki küçük resimde eğimli yan yüzeyleri ve kilit taşları görülüyor.

Manastırın zemin katında Hristiyanlık öncesinden kalmış, özenle korunmuş, ilginç bir tavan yapısına sahip Güneş Tapınağı görülmeye değer. Güneşe tapan bir dinin mensuplarınca yapılmış, doğu yönündeki tek penceresinden içeriye giren ilk güneş ışığıyla başlayan ayinler yapılan bir tapınakmış. Tavandaki taşların kalınlıklarının 1,5 metre olduğu söyleniyor. Eğimli yüzeylerinin sağladığı statik, tonlarca ağırlıktaki taşları bir kilit taşı yardımıyla binlerce yıldır düz olarak ve sapasağlam tutmuştur.



Manastırın en eski eşyalarının sergilendiği, zaman zaman ayinlerin yapıldığı kubbeli küçük kilisesi, Mor Hananyo Kilisesi'dir. Yukarıdaki kolajda ortada kilisenin ana apsisi görülüyor. İki yandaki kürsülerden soldaki Patriklerin oturduğu 350 yıllık ceviz kürsü, sağdaki ise metropolitlere ait ve 500 yıllık fildişi kürsüdür. 

Mor Hananyo freskosu 763
yılından kalan tek duvar
resmidir. Boyutları 66x270 cm'dir.

Kolajdaki büyük fotoğraf biri öne, diğeri arkaya koşulan iki atlı
tahterevan, en solda Mor Hananyo freskosu, ortada 500 yıllık süryanice yazılarla bezeli bir kapı, sağda da Çoban İsa ve Saint
Geoerge'un ejderhayı öldürmesini gösteren bir bez tablo görülüyor.  
 






Deyrulzafaran Manastırı'nda ziyarete açık bölümleri dışında öğrencilerin kaldığı, yaşadığı bölümler, rahiplerin odaları, idari bölümler günlük ibadet mekanları vs. bulunmaktadır. Belli saatler arasında, gruplar halinde ziyarete açık bölümler gezilebilir.








  

14 Kasım 2021 Pazar

Mardin Müzesi

 Mardin Müzesi, eski kentin en hareketli geniş caddesinde yer almakta. Yoğun turist kalabalığını ağırlayan bu cadde, müzeye ziyaret kolaylığı sağlıyor. Müze binası tipik bir Mardin evi mimarisine sahip olup, 1895 yılında Süryani Katolik Patriği makamı olarak yaptırılmıştır. Bina Kültür Bakanlığı tarafında satın alınarak düzenlenmiş ve 2000 yılında müze olarak açılmıştır.



Bitişiğinde aynı cemaate ait Meryem Ana Kilisesi bulunur. Güneye, uçsuz bucaksız ova manzarasına bakan U şeklinde ortada avlusu olan bina, Mardin'in ünlü taş işçiliği örneklerini sergiler. Bu açıdan, yalnızca bina bile ziyaret edilmeye, görülmeye değerdir.

Müze bahçesinden Süryani Katolik Meryem Ana
Kilisesine bakış...

Müze alt katında Asur'lulardan bu yana tarihlenen çeşitli taş ve seramik eserler ile kafeterya, hediyelik eşya dükkanı, 3D sinema salonu ve özellikle öğrencilere yönelik bir müze eğitim salonu bulunuyor.

Avlu katındaki taş eserlerden bir kaçı ve sergilenen bir mozaikten detay...

Mardin Müzesi'nin üst katında bulunan salonlarda, tematik kronolojik bir sergilenme yapılıyor. Bu salonlarda Mardin ve çevresindeki arkeolojik buluntular inançlar, ticaret, yaşam temalarına göre ve kronolojik olarak sergilenmektedir.



Müzikte Apollon'un rakibi, flüt
ustası, keçi ayaklı Pan'ın heykeli




Büyü için kullanılan
bir kadın figürini




Hristiyan Azizi George, (bizim deyişimizle Aya Yorgi) ile
mücadele edip öldürdüğü ejderhayı betimleyen fresko...


Ticaret salonundan 




Yaşam temalı salonlarda beslenme, süslenme ve savunma konularındaki buluntular sergileniyor. Aşağıda bunlardan seçtiğim fotoğrafları görüyorsunuz.






















Mardin - Bir Müze Kent

 Mardin İli, Kuzey Mezopotamya'da  yer alan illerimizden biridir. Tarihsel olarak çok eski çağlardan beri Dünya'nın bu bölgesi, insanların bulunduğu, yerleştiği, ilk köylerin, kentlerin, medeniyetlerin kurulduğu bir bölgedir. 

Mardin ilinin farklı bölgelerinde paleolitik (eski taş devri) çağdan bu yana insanlara ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Bölgede Hurri, Sümer, Akad, Asur, Hitit, Urartu egemenlikleri hüküm sürmüştür. Mardin adının geçtiği ilk kaynak 4. yüzyıla ait Roma kaynaklarıdır.



640 yılında Müslüman Araplar tarafından fethedilen Mardin çeşitli Arap devlet ve aşiretleri arasında el değiştirdi. 10. Yüzyılda yüz yıl kadar Kürt devleti Mervanilerin eline geçti. 1085 yılında Selçuklular şehri aldı, kısa süre sonra 1103 yılında Artuklu Beyliği'nin üç yüz yıllık egemenliği başladı. Bir ara Selahattin Eyyübi'nin kurduğu Eyyubiler'in elinde kaldı. Sonra I. Alaatttin Keykubat zamanında Anadolu Selçukluları Mardin'e el koydu.





Hülagü Han'ın kurduğu İlhanlılar'a, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Şah İsmail döneminde Safevi'lere sonunda Osmanlıya geçen kent 1. Dünya savaşından sonra Sevr ile Fransız ve İngilizler verildiyse de işgale uğramadan Türkiye Cumhuriyeti'nde kaldı.



Mardin kalesinin eteklerinde şu anda yaşamın sürdüğü eski kenti, kesme taştan yapılmış tarihi evleri, tarihi camileri, çeşitli mezheplere ait halen faal kiliseleri, çarşısı, kapalı arastaları, dar sokaklarıyla bir açık hava müzesidir.




Mardin'in en çok sözü edilen, en önemli özelliği içinde barındırdığı etnik ve dini farklılıklardır. Bir arada yaşayan Türk, Kürt, Arap ve Ermeni etnik kökenli yurttaşlar ile Müslüman, Ezidi, Hristiyan dinlerine ve çeşitli mezheplere inanan Hanefi, Şafii, Alevi, Şii, Ortodoks Süryani, Gregoryan Ortodoks Ermeniler, Nasturiler, Keldaniler, Katolik Ermeniler, Süryani Katolikler, Protestanlar, (kısa süre önce Yahudiler) Mardin Halkını oluşturur. Bu açıdan bir hoşgörü kenti olarak tanınır. 






Mardin, birçok ünlü kişi yetiştirmiştir. Benim bildiklerim, edebiyattan sonra ikinci Nobel ödülünü  Kimya dalında ülkemize kazandıran Prof. Dr. Aziz Sancar, Büyük çoğunlukla seçimi kazandığı halde yerine Kayyum getirilen Eski Belediye Başkanı siyasetçi Ahmet Türk, Ünlü yazar Murathan Mungan, Ressam öğretmen Ayten Mungan, Opera Sanatçısı Pervin Çakar.