26 Ağustos 2018 Pazar

HATAY ARKEOLOJİ MÜZESİ - 3 (MOZAİKLER)

Hatay Arkeoloji Müzesi, Mozaik Koleksiyonunun zenginliği bakımından dünya ikincisidir. Bu konudaki birincilik ünvanını Tunus'da ki Bardo müzesi taşır.

Hatay Arkeoloji Müzesine çevredeki ören yerlerinden, özellikle Daphne (Harbiye) bölgesinden getirilen mozaikler sergilenmektedir. Zengin evlerini ve mabetleri süsleyen sanatsal değeri yüksek, çok renkli, harika mozaikler bu gün bile izleyenleri hayran bırakıyor.

Bir titan (dev) olan ve kendisi gibi bir titan olan karısı Tethys ile birlikte tanrıların titanları yenmesinden sonra da varlığını sürdüren Okeanos'un başının resmedildiği bir mozaik. Bu gün, bütün büyük denizlere adını veren Okeanos (Okyanus), o zaman disk şeklinde olduğu sanılan dünyayı saran tüm suların hakimidir. Ayrıca bütün ırmakların sahibi olan ve okeanid de denilen 3000 Nymphe'nin (su perisi) babasıdır.

Mozaik çeşitli renkteki küçük düz taş parçalarının yan yana yapıştırılmasıyla yapılıyor. Mezapotamya Uruk tapınaklarında görülen en eski mozaikler oldukça basitti. MS 2 ile 5 yüzyıllar arasında yapılan Roma ve Bizans mozaikleri ise bu sanatın zirvesine ulaşmıştır.


Mozaiklerde genellikle dini konular işlenmiştir. Paganlıkta Titanlar, Tanrılar, Yarı Tanrılar, kahramanlar ve mitolojik öyküler resmedilirdi.  Hristiyanlıkta ise İsa'nın yaşamından ve havarilerin öykülerinden sahneler işlenmekteydi. 

Çok büyük ve maalesef oldukça zarar görmüş bir taban mozaiğinin parçası... Akdeniz'in bembeyaz köpüklerinden doğan Afrodit, tüm güzelliği ile bir inci gibi istiridyenin içinde resmedilmiş.

Yukarıdaki Afrodit'in doğuşu mozaiğinden ayrıntı

Okeanus -Tethis mozayiğinden detay. Okeanus ve deniz varlıkları...


Mozaiklerde çok miktarda geometrik desen, eşya, hayvan ve bitki figürleri de yer alır. Ortasında yer alan sahneyi çevreleyen, onu belirginleştiren çok renkli ve birbirini yineleyen motifler bu güzelliklere güzellik katmaktadır. 


Üç boyutlu izlenimi yaratan bir kenar süsü.

Dört çerçeve içindeki sahnelerden oluşan bu mozaikte, ikinci çerçevede Perseus'un Andromeda'yı kurtarma sahnesi işlenmiş. Üçüncü çerçevede dans eden bir satir  ve elindeki zilleri çalan maenat (Dionyssos'un perisi) ve dördüncü çerçevede yine dans eden  bir meanad ile satir görülüyor.


Müzedeki en beğendiklerim arasından seçtiğim mozaiklerin fotoğrafları aşağıdadır.


Psikhe'ler Kayığı Mozaiği.  Ortada iki Psike'nin kelebek kanatlarına çıkarak onları
bir arabanın atları gibi süren Eros ile birlikte işlenmiş.

Bu taban mozaiği Ariadne ve Dionyssos hikayesini canlandırmış. Aşk, ihanet, terkedilme, yeniden aşk ve mutluluk temaları içeren öykü fotoğrafın üst tarafındaki çerçevede işlenmiş. Ortada yer alan sahnede aşık olduğu Atina Kralının oğlu Theseus tarafından, uyurken Naksos Adasında terk edilen, Girit kralı Minos'un kızı Aradne görülüyor. Şarap ve eğlence tanrısı Dionyssos onu adada bulur ve aşık olur. Sahnede uçar durumda gösterilmiş Eros, okunu fırlatmıştır çünkü. Tanrı bile olsa aşka direnemeyen Dionyssos, Ariadne'yı Olimpos'a götürür ve bu gün bile gökyüzünde pırıl pırıl parlayan bir taç hediye eder. Corana Borealis ( Ariadne'nin Tacı) takım yıldızının bu taç olduğu anlatılır.

Soldaki mozaik zevk-işret (triphe) ve sağdaki hayat (bios) 



Onlarca vahşi hayvan figürü arasında avcılığı ve okçuluğu ile ünlü Tanrıça Artemis.

Yukarıdaki mozaiğin ortasında yer alan Tanrıça Artemis'in büyütülmüş hali.

25 Ağustos 2018 Cumartesi

HATAY ARKEOLOJİ MÜZESİ - 2 (ANTAKYA LAHİDİ)


Antakya'nın Harbiye Caddesindeki bir temel kazısı sırasında 1993 yılında bulunmuştur. İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenen İskender Lahdinden sonraki en önemli lahit olduğu ifade edilmektedir.
Aşağıda iki cepheden çekilmiş boydan ve detay fotoğraflarını gördüğünüz lahit, on ton ağırlığındadır. İçinde bir yetişkin erkek, bir yetişkin  kadın ve bir genç kıza ait üç değişik iskelete ait kalıntılar, takı ve sikkeler bulunmuştur. MS 265-270 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir.

Müzede kendisi için yapılmış bir salonda sergilenmektedir.



 

HATAY ARKEOLOJİ MÜZESİ -1 (GENEL)

Hatay Arkeoloji Müzesinin kuruluşu Fransız himayesi dönemine, 1932 yılına kadar dayanır. Asıl açılışı Türkiye'ye ilhakından 10 yıl sonra 23 Temmuz 1948'de yapılmıştır.


Hatay ilinin zengin tarihini sergilemekte yetersiz kalan eski müze 2011 yılında başlayan inşaatın 2014 yıl sonunda bitirilmesiyle ülkenin en büyük arkeoloji müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Modern anlayışla yapılmış geniş sergi alanları ve ek mekanlarıyla dikkat çeken  müze, dünyanın en büyük ikinci mozaik ve üçüncü sikke koleksiyonuna sahiptir. 

Müze içinde 3 boyutlu çok güzel ve heyecanlı bir video gösterisi ile Hatay tarihi anlatılıyor. Hemen sonra karşımıza günümüzden 40 000 yıl öncesinde yaşamış bir insanın canlandırıldığı bir bölüm çıkıyor.

Samandağ, Üçağızlı mağarası, Homo-Sapiens atalarımızın 41 000 ile 29 000
yıllık buluntularını barındıran bir mağara. Ayrıca 19 000 yıl öncesinden
izler de taşıyor. 


Taştan yapılmış ilk aletler... Onları beceremeseydik
günümüz teknolojisi de olmayacaktı.















Müzenin bir bölümünde ilginç bir kafatası sergileniyor. Bebeklikten itibaren sıkıca bağlanarak geriye doğru uzatılmış bir insan kafatası. Çok eski çağlardan bu yana kullanılan yöntemle şekillendirilen kafatası asaleti vurguluyor ve farklılık yaratıyormuş. Şeyh Höyük kazılarında bulunmuş.


Müzenin en önemli eserlerinden biri Geç Hitit döneminden kalan Kral Şuppiluliuma heykelidir. Kocaman gözleri ile dik dik bakarken görülen kral, heykelinin arkasında Luvice hiyeroglif bir kitabe yazdırmıştır.


Müzede sergilenen binlerce eserden (hangisini seçmeliyim konusunda zorlanarak) seçtiğim bazı eserlerin fotoğrafları aşağıdadır.

Düz mühürler ve baskıları.

Silindir mühür ve baskısı

Figürinler ve küçük sıvı kapları




Ana Tanrıça İŞTAR figürini




Öylesine güzel yapılmış ve yüz ifadeleri öyle güzel işlenmiş ki aslanların yanından geçerken ısırılmaktan korkuyor insan.

Ortostadtan bir bölüm.
 





İki yanda bir elinde çift ağızlı baltası labris, diğer elinde yıldırımları, belinde kılıcı ile Baş tanrı Zeus kabartmaları ve ortada da kıskanç karısı (ve kardeşi) Hera.


Alttaki etiketlerde Fırtına Tanrısı Zeus yazıyor. Yunan baş tanrısı Zeus, profilden kazınması ve kıyafetleri Hitit tanrılarını andırıyor. Aslında Hitit baş tanrısı da Fırtına Tanrısı olarak anılır ama adı Teşup'tur. 

Seleukos İmparatorlarından ikisine ait büstler...

Bir altın kolye ve bir sikke...
Roma dönemi mezar taşları...


18 Ağustos 2018 Cumartesi

SAİNT PİERRE (AZİZ PETRUS) KİLİSESİ ANTAKYA



Saint Pierre (Sen Piyer) ya da Aziz Petrus kilisesi Antakya kent merkezinde, Habib-i Neccar Dağı eteklerindedir. Hristiyanlığın Katolik, Protestan mezheplerinin ortaya çıkmasından çok önce MS 40 yıllarında Hristiyanların ilk toplu ibadet yeri, ilk kilisesi olduğu iddia edilir. Antakya, İsa inancının bir din olarak ortaya çıktığı ve Hristiyan adının ilk kez kullanıldığı yerdir.

Kilise içindeki kayadan oyulmuş havuzcuk.
Halk arasında mağara kilise diye anılır ve bu ismi biraz şekillendirilmiş doğal bir mağara olması nedeniyle hakkeder. Mağaranın genişliği 9,5 m, derinliği 13 m yüksekliği ise 7,5 m'dir. Yukarıdaki fotoğrafta görebileceğiniz gibi solda bir tünel, ortada bir kürsü ve mihrap, eğer dikkatle bakarsanız sağda da bir küçük kaya havuz bulunmaktadır. Soldaki tünelin bir baskın sırasında kaçmak için kullanıldığı söylenmektedir. Sağdaki havuza kayalardan su sızmakta, bu su kutsal kabul edilip vaftizlerde kullanılmaktadır.

Aşağıdaki fotoğrafta kilisenin erken dönemlerinden kalma yer mozaiğinin bir kısmı görülüyor.


Saint Pierre Kilisesi, 1098 yılındaki Haçlı istilasında ön tarafına iki kemerle ön tarafa doğru genişletilmiş ve bir ön cephe yapılmıştır. Daha sonra 1863 yılında Papanın isteği ile III. Napolyon'un da katkı yaptığı bir restorasyon ile ön cephe yenilenmiştir.


Kilisenin üç kapılı ön cephesi...
Ön kısmın içeriden görünümü...

Aşağıdaki fotoğrafta, sunağın üzerine 1932 yılında yerleştirilen mermerden Saint Pierre heykeli görülüyor.


Kilisenin çevresindeki doğal mağaralar ve kazılarak yapılmış mekanlar uzun süre birer inziva odası olarak kullanılmıştır. 



1963 yılında Papalık Saint Pierre Kilisesini dünyadaki ilk mağara kilisesi olarak haç yeri ilan edilmiştir. 

14 Ağustos 2018 Salı

HABİB-İ NECCAR CAMİİ VE EFSANESİ - ANTAKYA


Antakya Hristiyanlar için de, Müslümanlar için de çok önemli dini ve tarihi öneme sahip bir kent. Büyük İskenderin komutanlarından ve kendi adıyla anılan bir imparatorluk kurmuş olan Seleukos,  kurduğu bu kente babasının şerefine Antiochi adını vermiştir. İlk kilisenin kurulduğu ve Hristiyan adının ilk kez kullanıldığı bu kentin önemli bir dini yapısı da Habib-i Neccar Camisidir.




Camiye adını veren Habib-i Neccar MS 40 yıllarında yaşamış Antakyalı bir marangozdur. İsa Peygamberin elçi olarak gönderdiği havariler, kente insanları tek tanrı inancına davet etmek üzere geldiklerinde kendilerine ilk inanan o olmuştur.
Efsaneye göre İsa Peygamber havarilerinden Yahya (Yuhanna) ve Yunus'u (Pavlos) Antakya'ya gönderir. İki havari şehrin dışında bir mağarada oturan marangoz Habib-i Neccar ile tanışır. (Neccar Arapça marangoz demektir.) Habib-İ Neccar'ın cüzzamlı olan oğlunu bir mucize ile iyileştirirler. Bunun üzerine kendisi hemen İsa'nın dinine iman eder. Elçiler kente indiklerinde hastalara şifa dağıtmaları, körlerin gözlerini açmalarına karşın şehrin kralı ve halkı Yahya ve Yunus'un sözlerine aldırış etmez. Hatta azizlerin davranışlarından korkan kral, onları zindana atar. Bunun üzerine İsa, bir başka elçiyi (resul) Antakya'ya gönderir. Bu üçüncü elçi Şem'un Safa (Batris) kendini gizler, İsa'nın elçisi olduğunu söylemez, kralın güvenini kazanır ve sarayına kadar girer.
Sonra iki arkadaşını imtihan etmek üzere kralı ikna eder, huzura çağırtır. Azizler kralın huzurunda mucizelerini sergiler ve yeni ölmüş birini diriltir. Dirilen öbür dünyada benim gördüğüm azabı görmemek için bu üç resule inanın, deyince Şem'un Safa'nın kimliği de ortaya çıkar.
Hastalara şifa, gözlere ziya, ölülere can veren üç havari bütün bunlara rağmen taşlanarak öldürülmek üzere kent meydanına götürülür. Habib-i Neccar olayı duyunca evinden koşarak gelir, Antakya halkına resullere inanmaları için yalvarır.  Kur'an'da da olaydan söz edilmiştir. Yasin suresi 20-22. ayetlerinde "Ey kavmim, bu elçilere uyun. Sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere tabi olun, onlar doğru yoldadırlar" dediği yazılıdır. Ancak onu da kimse dinlemez. Tersine üç havariyle birlikte o da taşlanarak öldürülür.
Bu konuda daha kanlı anlatımlarda vardır. Habib-i Neccar'ın mağarasında kafasının koparıldığı ve kafanın yuvarlanarak türbenin olduğu yere geldiği de söylenmektedir. Kur'an'a göre bu katliam Antakya Halkının yanına kalmamış, çok kötü şekilde cezalandırılmışlardır.Yasin suresindeki; "Ondan sonra onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz de. Cezaları korkunç bir sesten ibaretti; sönüp gidiverdiler..." anlatımı Cebrail'in çıkardığı korkunç bir ses ile helak edildikleri şeklinde tefsir edilir.

Anlatılanlar böyle... Ancak şu anda bir caminin bahçesinde iki Hristiyan havarinin türbesi ve caminin altındaki bir mağarada bir havari ile onları kurtarmaya koşan bir marangozun mezarı olduğuna ve bu dört kişinin şehit olduklarına inanılıyor. Bu inanç Hristiyan ve Müslümanların ortak inancı... Aynı Eshab-ı Kehf efsanesinde olduğu gibi.

 Caminin altındaki mağara iki kattan oluşuyor. İlk katta iki sanduka var ancak kimlere ait olduğu ile ilgili bir bilgi verilmemiş.


Mağaranın bir alttaki, ikinci kattaki odasında da iki sanduka var. Birinin Habib-i Neccar'a diğerinin ise Şem'un Safa'ya (Batris) ait olduğu yazılı.









Habib-i Neccar camisinin bahçesinde küçük bir türbede ise Antakya'ya ilk gelen havariler Aziz Yuhanna (Yahya) ve Aziz Pavlus (Yunus) yatmaktadır.




Caminin ilk yapımı Halife Ömer dönemine 636 yıllarına tarihleniyor. Antakya'yı feth ettiğinde Kur'an'da da sözü edilen bu mezarlar bulunup üzerine türbeler ve cami yapılmış. Caminin şu anda TC sınırları içine yapılmış ilk cami olduğu düşünülüyor.

Antakya kenti el değiştirdikçe  Habib-i Neccar Camisi de fatihlerin dinine göre kah kilise, kah cami olmuş. Birkaç kez yıkılıp yeniden yapılmış ve restore edilmiş. Osmanlı Döneminde, 17. YY'da Barok minaresi, 19. YY'da ise yukarıdaki zarif şadırvanı eklenmiştir.