26 Aralık 2021 Pazar

Şanlıurfa Haleplibahçe Mozaik Müzesi

 Tarihte Edessa Antik Kenti olarak bilinen Urfa'nın, ünlü Balıklıgöl civarındaki, Haleplibahçe  mevkiinde, belediye altyapı çalışmaları yaparken, bazı Roma dönemi evlerinin kalıntıları ortaya çıkmıştır.  Ülkemizde böyle rastlantılara çok alışkınız. Bir kazı, bir temel açılışı, bir tarla sürülmesi, ağaç dikmek üzere açılan bir çukurda, tarihi esere rastlanması şaşırtıcı değildir. Ancak burada dünya çapında özellikleri olan, büyük taban mozaiği çıkması her zaman olan bir şey değildir.

Amazonlar evine adını veren av sahnesinin, hasar gören kısımlarının onarılarak
 müze duvarına çizilmiş resmi...


Kazı çalışmaları 2006-2009 yıllarında sürdürülmüş, Amazonlar Villası ve Geometrik villa adı verilen iki Roma villası ile bir hamama ait kalıntılar ve çok özel, daha önce hiç bir örneği olmayan taban mozaikleri ortaya çıkarılmıştır. Mozaikler müzelere taşınacağına bulundukları yerde bırakılarak üstüne bir müze inşa edilmiştir. 2015 de Arkeoloji müzesiyle birlikte açılan çelik konstrüksiyon, daire planlı müzenin binası modern tasarımı ile görülmeye değer. Maleplibahçe Mozaik Müzesi binası çapı 82 metre olan, Türkiye'nin kolonsuz geçilen en büyük alanına sahip ( 6000 metrekare = 6 dönüm) binasıdır.

Mozaiklerin bulunduğu yerde inşa edilmiş müzenin içinden, panoramik bir görüntü...




Ziyaretçilerin mozaiklere zarar vermeden gezip
eserlere yukarıdan bakmalarını sağlayan
çelikten ve cam tabanlı yollar.

Müzenin dıştan görüntüsü. Urfa'nın merkezinde
bir uça(maya)n daire... :)



Amazonlar av sahnesi mozaiği nedeniyle, Amazonlar Villası adı verilen villa, T biçimli bir plana sahiptir. Koridorunda bizim Aşil diye bildiğimiz Helen kahramanı tanrıça Thetis'in oğlu Akhilleus'un yaşamından sahneler içeren bir mozaik vardır.

Akhilleus Mozaiğinden detaylar...

Villanın kuzey ve güney yönündeki odalardan birinde, "Hizmetkar ve Zebra" diğerinde kentlerin ve yapıların koruyucu tanrıçası "Ktisis" mozaiği bulunur. Ktisis adı mozaiğin üzerinde Grek alfabesiyle yazılıdır.













Villanın girişinin karşısında yer alan büyük odasında, Amazon kraliçelerinin avlanma sahnesi yer alır. Bu mozaiği dünyada tek yapan özelliklerden biri, her kraliçenin adının resimlerinin üzerine yazılmasıdır. Bu, dünyadaki tek örnektir. Ayrıca mozaik Fırat nehrinden toplanmış çok küçük, yüzeyli ( 4 milimetrekare) olan taşlarla işlenmiştir. Bu özellikler onu, dünyanın en değerli mozaiği yapmaktadır.

Amazon kraliçelerinin avlanma mozaiğinden bir kolaj... Ortada mozaiğin tümü, kenarlarda bazı detaylar var. Sayfanın başında eksik kısımları tamamlanmış olan duvar resminde, dünyanın en değerli mozaiğini, daha ayrıntılı inceleyebilirsiniz.


Geometrik villa adı verilen villaya ait, taban mozaiği...



Aşağı Başak Köyünde bulunup getirilmiş mozaik. Üzerindeki
Süryanice yazıda yapan ustaların adları yer alıyor. Mealen,
Mozaikçi Gurya ve Kardeşi Saba okuyanlardan dua bekliyor.



Mezar odası mozaikleri. Sağdaki Aftuha Ailesi (Cenaze Şöleni) mozaiği olarak adlandırılmıştır. 
Bu aile mezarlarında tüm aile fertlerinin suretlerine yer verilmekteydi. 

İsa Mozaiği... Bu mozaik Anadolu'daki İsa'ya ait mozaik
tasvirlerinin ilk örneklerinden biridir. 





Orpheus Mozaiği... 

Edessa (Urfa) mozaiklerinin en eskisi (MS 194) olan Orpheus (Orfe) mozaiği yurt dışına kaçırılmıştır. ABD Dallas Müzesinden geri getirilen eser, önce İstanbul Arkeoloji Müzesine konulmuş sonra da asıl yurduna getirilerek, Şanlıurfa Mozaik Müzesinde sergilenmeye başlanmıştır. 

Gerçek bir kişi mi yoksa mitolojik bir Helen kahramanı mı olduğu tartışılan Orfeus, mozaikte başındaki Frig başlığı ile lir çalarken tasvir edilmiştir. Çeşitli yırtıcı ve otcul hayvanları onu dinlerken resmeden sanatçı, mozaikteki Süryanice yazılar arasında kendi adını da zikretmiştir. Böylece, 1800 yıl sonra usta sanatçının Bar Saget adında bir Edessalı olduğunu öğreniyoruz.



24 Aralık 2021 Cuma

Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi 2

 Türkiye'nin en büyük müzesi Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, tahmin edileceği gibi bir sayfaya sığamaz. Aslında iki sayfada az geliyor bu nedenle ilgimi çeken eserlerin fotoğraflarından kolajlar yaparak sayfaya daha çok şey sığdırmaya çalıştım.

Yukarıdaki fotoğrafta Karahantepe'de bulunan son derecede ilginç,
sırtında canlı bir leopar taşıyan insan heykeli görülüyor.

 

Müze için hazırladığım ilk sayfada daha çok Göbeklitepe'den söz etmiştim. Bu sayfada Göbeklitepe  dışında, yine onun kadar eski ve onun kadar önemli Karahantepe, Nevali Çori höyüğü ve il içinde bulunmuş daha yakın tarihli eserler yer alıyor.


Göbeklitepe kazılarında daha çok hayvan heykelleri ve kabartmaları bulunmuş, insan heykellerine çok az  rastlanmış ya da şimdilik rastlanmamıştır. Oysa Karahantepe'de bir çok insan heykeli veya kabartması vardır. Yukarıdaki kolajda Karahantepe'de anakayaya oyulmuş ve arkeologların AB yapısı adını verdikleri yapının maketi ve kireçtaşından çeşitli insan başları görülüyor. Ortada iki başlı bir insan betimlemesine dikkatinizi çekiyorum.

Sırtında bir yırtıcı kuş bulunan insan heykeli
Göbeklitepe'de bulunmuş totem... Yüzü
kırılmış, başında ise bir vahşi hayvan
 bulunuyor.

Karahantepe, Göbeklitepe ile aynı dönemlerde kullanılmış yine Göbeklitepe gibi işlevi bittiğinde bilinçli olarak gömülmüş tapınak benzeri birçok bina dışında, insanlara ait barınakların, iskelet ve eşyaların bulunduğu bir yerdir. Bu durum, Göbeklitepe'nin de çevresinde insan yerleşimleri olması gerektiğini düşündürmektedir. İleride böyle buluntulara rastlanması şaşırtıcı olmayacaktır.

Çeşitli taş ve obsidiyen aletler...







 






Urfa İl sınırları içindeki bir başka eski yerleşim, Nevali Çori Höyüğüdür. Atatürk Barajı suları altında kalmadan önce yapılan bir kurtarma kazısıyla bazı eserler kurtarılmıştır. Höyükde bulunan depo, pişirme odası, yemek odaları gibi bölümler, Nevali Çori'nin insanların yerleşik hayata geçtikleri dönemden kaldığını ve bu sıralar avcı toplayıcı üretim biçimi sürerken insanların tarım ve hayvancılığa da başladıkları anlaşılıyor.

Başında yılan motifi bulunan baş...
Nevali Çori'de ki dörtgen planlı
ilk evlerin rekonstrüksiyonu...
  




İlk kez Nevali Çori'de görülen dörtgen planlı tapınak binası


Şanlıurfa Arkeoloji Müzesinde sergilenen 5000 eserin elbette çok küçük bir kısmını yansıtabileceğim. Bu nedenle biraz uğraşarak photoshopta çeşitli kolajlar oluşturdum.Mümkün olduğunca birbiriyle ilgili olanları bir araya topladım. Bir kısmına da alt yazı ekledim.

Müzedeki  canlandırmaların çok gerçekçi olduğu ve bir sanat eseri kadar güzel olduğu dikkati çekiyor.


Çanak çömlekli döneme ait bir canlandırma ve arka planda
vitrinlerde sergilenen pişmiş toprak eşyalar...


Tılsımlar, idoller, büyü malzemeleri...

Tapınak modeli...

Aşağıda MÖ 4. Binyılda duvar mozaiklerinin atasının nasıl olduğu ve nasıl yapıldığı anlatılıyor. Roma Dönemine ait hayranlık verici taban ve duvar mozaiklerinin ilk örnekleri pişmiş toprak çivilerle yapılan ve boyanan motiflerdi. Müzede bir canlandırma da onlar için düzenlenmiş. Sol üst köşedeki açıklamayı okuyunuz.



Çeşitli dönemlere ait idoller, oyuncaklar, tılsımlar...

Her biri birer sanat eseri niteliğinde motifler işlenmiş,
seramik kaplar...





Şanlıurfa Arkeoloji müzesini bu sayfalarda kısaca tanıtmaya çalıştım. Bu müze özel olarak gidilip gezilecek, ziyaret için uzun zaman ayrılacak bir mekan. 

17 Aralık 2021 Cuma

Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi 1

Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi 24.Mayıs.2015 günü ziyarete açılmıştır. Kapalı alan ve sergi salonu açısından Türkiyenin en büyük müzesidir. İyi bir müze ziyaretçisi tüm müzeyi gezdiğinde 2,5 km uzunluğunda bir parkurda yürüyüş yapmaktadır. Son derecede güzel, kronolojik düzenlenmiş, dünya çapındaki eserlerler dahil 5000 eserin sergilendiği, 14 sergi salonunu gezerken aynı zamanda spor da yapıyorsunuz yani. :)



Sergi salonları dışında modern müzelerde bulunması gereken canlandırma alanları, geçici sergi salonları, sinevizyon odaları, çocuk oyun alanı, hediyelik eşya mağazası, kafeterya ve büfe gibi bölümler vardır.


Paleolitik dönem salonunda sergilenen, o döneme ait taş, obsidiyen ve kemik aletler...





Balıklıgöl Adamı; bu heykel, insan boyutlarında yapılmış, dünyanın en eski heykelidir. Çanak çömleksiz neololitik döneme ait, kireçtaşından yontulmuş 180 cm boyunda bir eserdir. MÖ 9000 - 10 000 yıllarına tarihlendilmektedir. 

Göz oyuklarına yerleştirilmiş obsidiyen taşlar ile gözler betimlenmiştir. Siyah ve parlak volkan camı heykeli daha canlı göstermiştir.

Urfa Merkezinde Balıklıgöl çevresinde bulunduğu için Balıklıgöl Adamı adı verilmiştir.









Urfa ili, bir çok tarihi yerin yer aldığı, insanlığın en eski uygarlık izlerinin bulunduğu bir ilimizdir. Ancak son yıllarda Urfa denildiğinde ülkemizde de ve dünyada da Göbeklitepe akla gelmektedir. Bugün dünyada bilinen en eski kült merkezi (?) olduğuna inanılan Göbeklitepe Şanlıurfa sınırları içinde yer alır ve oradan çıkarılan buluntular bu müzede sergilenir.

Müze içinde canlandırılan Göbeklitepe binalarından biri...


Böyle saygın bir arkeolojik alandan çıkarılan buluntular, büyük bir salonda çıkarıldıkları konumlarda yerleştirilmiş. Sütunlar arası sahadaki gibi taş duvarlar örülmüştür. 
Böylece ziyaretçiler sanki Balıklıtepe kült merkezinde, binaların içinde geziyormuş sanısı uyandırılmıştır.








Hayvan heykelleri gibi büyük eserler toprak görünümlü zeminlere, daha küçük eserler vitrinlere yerleştirilmiş, uygun bir ışıklandırma yapılarak sergilenmiştir.
 





Göbeklitepe binalarının 12 000 yıl önceye  dayanan tarihi, onu insanların henüz avcı toplayıcı toplumlar halinde yaşadığı dönemlere götürür. Bu konu, yeni bulgularla tartışılmaya başlanmasına rağmen onun dünyanın en eski kült merkezi olması özelliğine toz kondurmaz.

Yanda, büyüklerinin ağırlığının 16 tonu bulduğu, 5-6 m yüksekliğinde, hayvan motifleri ile bezeli sütunların fotoğraflarından oluşturduğum bir kolaj yer alıyor. 





Aşağıda, müzenin canlandırma bölümlerinden birinde, Göbeklitepe "T" biçimli sütunlarının oyulması ve taşınması canlandırılmış. 

Bu arada tüm canlandırma bölümlerinde yer alan insan mankenlerinin bir heykel kadar özenle yapılmış ve son derece gerçeğe yakın olduğunu söylemeliyim. Dalgınlıkla ilk bakışta "Aa! kadın (ya da adam) ne arıyor orada." diye tepki verebilirsiniz. Gerçek birer sanat eseri olan bu balmumu heykelleri yapanları kutluyorum.




Göbeklitepe'de Aslanlı yapıda bulunmuş bir duvar levhası üzerinde
derin kazıma yoluyla yapılmış bir kadın figürü... 

Pişmiş toprak kapların icat edilmesinden önce 
kullanılan taş yontma mutfak eşyaları...



11 Aralık 2021 Cumartesi

Mor Gabriel (Deyr-ul Umur) Manastırı - Midyat

 Mardin'in Midyat ilçesinin 23 km dışında yüksek bir tepede kurulmuştur. Dünya'dakiilk Hristiyan topluluk olan Süryani'ere ait bir manastırdır. Süryani Kadim Cemaatinin en ünlü ve eski manastırıdır. Manastırı eski bir Zerdüşt tapınağının üstüne Mor Smuel (Samuel) ve öğrencisi Mor Şmun (Simon) adlı iki Süryani azizi 397 yılında kurmuşlardır.


Kuruluş yıllarında kurucularının adı  Mor Şmuel ve Mor Şmun olarak adlandırılan manastır daha sonra Süryanice rahiplerin yurdu anlamına gelen Dayro d'umro olarak (Türkçeye Deyrulumur diye geçmiştir.), 7 asırdan itibaren de Turabdin Metropoliti Mor Gabriel'in adıyla Mor Gabriel (Cebrail) anılmaya başlandı.









Mor Gabriel Manastırı halen faaliyetini sürdüren Kadim Süryani Cemaatine ait en eski manastır ve metropolitlik merkezidir. Mardin kesme taşlarından ve ünlü taş işçiliği kullanılarak 397 yılında kısa sürede inşa edilmiş günümüze kadar çeşitli eklemelerle bu günkü haline gelmiştir. Manastır Süryanilerin en eski yurdu olan Tur Abdin'de (kullar dağı) bu günkü Mardin'in tepelik bölgesindedir. 

Manastırın içinde bulunan kurucuların temsili fotoğrafları...



Mor Gabriel'in mezarı... Vasiyeti üzerine mezarı ziyaretçilerin ayakları
altına yapılmıştır. Mezarında toprağa açılan bir pencere bulunur. 
İnananlar buradan şifalı olduğuna inandıkları toprağı alırlar.


İçerideki kiliselerde yer alan İsa'nın doğumu, çarmıha gerilmesi ve dirilmesini gösteren bez resimler.