30 Ekim 2021 Cumartesi

Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi - Diyarbakır



 Diyarbakır Ulu Cami yakınında Sur içinin tarihi dar sokaklarından birinde yan yana iki değerli insanın müze evleri var. Birincisi Hasretinden Prangalar Eskiten Ahmet Arif, diğeri Her mihnete razıdır yeter ki gün eksilmesin penceresinden bilirsiniz Cahit Sıtkı Tarancı...

 Cahit Sıtkı Tarancı 4 Ekim 1910 tarihinde bu evde doğmuş. Siyah ve beyaz kesme taşlarla yapılmış ve süslenmiş, ortasında havuzlu bir avlu olan tipik tarihi bir Diyarbakır evinde. Gerçekten çok güzel bir ev.

Bu ev 1973 yılında Kültür Bakanlığında satın alınarak restore edilmiş ve müze haline getirilerek şairin anısını yaşatmak üzere hizmete sunulmuştur.



Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

 

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?


Ünlü şair belki de en ünlü şiirinde "yolun yarısı" dediği otuz beş yaşından sonra ne yazık ki kalan yarısını tamamlayamadan tedavi için gittiği Viyana'da 12 Ekim 1956 günü henüz 46 yaşındayken yaşama veda etti.

Sağlığında üç şiir kitabı yayımlandı : "Ömrümdeki Sükut", "Otuz Beş Yaş" ve "Düşten Güzel". Ölümünden sonra da "Sonrası" ve "Bütün Şiirleri" adlı şiir kitapları yayımlandı. Ayrıca 43 öyküsünün bulunduğu "Gün Eksilmesin Penceremden" adlı öykü ve "Ziya'ya Mektuplar" ile "Evime ve Nihal'e Mektuplar" adıyla yazdığı mektuplar kitap olarak basıldı.


Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer,
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül tanrısına der ki:
-Pervam yok verdiğin elemden,
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Seveceği hatunu anlattığı şiir.
Gün eksilmesin penceremden.

Üst kat penceresinden avlu ve havuz

Belki de gün eksilmesin dediği
pencere, müzenin üst katındaki
bu penceredir.











Ahmet Arif Müzesi - Diyarbakır

 


Diyarbakır Ulu Cami yakınında Sur içinin tarihi dar sokaklarından birinde yan yana iki değerli insanın müze evleri var. Birincisi Hasretinden Prangalar Eskiten Ahmet Arif, diğeri Her mihnete razıdır yeter ki gün eksilmesin penceresinden bilirsiniz Cahit Sıtkı Tarancı...

Müze tipik bir Diyarbakır evinde. Bazalt kesme taşlardan
tapılmış, avlulu sivri kemerli pencereler, eli böğründe elemanlar
ile saçaklanmış çatı, beyaz taşlarla yapılmış süslemeler...

Avluda kare şeklinde bir süs havuzu havayı serinletiyor.




Ahmet Arif'in tek kitabı var; "Hasretinden Prangalar Eskittim" Türkiyenin en fazla satılan   şiir kitabı oldu. İki farklı yayınevinde 77 baskısı yapıldı.

Üç şiiriyle analım.

           Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
            Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
            Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık…
            Ve zehir – zıkkım cıgaram.
            Gene bir cehennem var yastığımda,
            Gel artık…

Akşam Erken İner Mahpushaneye

Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.


 

Doğdun,

Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü…

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…


On Gözlü Köprü - Silvan Köprüsü - Diyarbakır


 On gözlü Köprü, Dicle Nehrini geçen bin yıllık bir köprüdür. 172 metre boyundadır ve genişliği ise bazı kısınlarda 5-6 metre, bazı kısımlarda ise 10 m olan muhteşem bir yapıdır. Çeşitli genişliklerde on kemerli açıklığı olduğu için On Gözlü Köprü adıyla anılır. Eski Diyarbakır - Silvan - Mardin yolunda, Diyarbakır'ın Mardinkapısının 3 km kadar dışındadır. Yapımında bazalt kesme taşlar ağırlıkta olmak üzere, moloz taşlar, kalkerli taşlar ve hatta üzeri sıvalı olarak tuğla malzeme kullanılmıştır.


Köprünün Dicle'nin kaynağı istikametindeki ayakları selyaran denilen üçgen kesitli, piramit külahlı  payandalara sahiptir. 

Diğer yönde ise dikdörtgen planlı ve daha alçak dayanaklar yapılmıştır.







Diyarbakırlılar ve misafirleri köprü civarındaki yemyeşil
doğada yer alan kafe ve restoranlara çok rağbet ediyorlar. 
Köprü üzerinde  dolaşıp Dicle'yi ve çevre manzarasını
seyretmek de çok zevkli oluyor.

Başlangıçta On Gözlü Köprü'nün bin yıllık olduğunu yazmıştım Ancak bazı araştırmacılara göre burada çok eskiden de köprüler vardı. Bilindiği kadarıyla ilk köprü Roma döneminde 6. yüzyılda yapılmıştır. Birkaç kez yapılıp yıkılan Dicle köprüsü, en son Mervaniler döneminde tamamen onarılmış ve bugün ki haline getirilmiştir. Mervaniler ya da Mervanoğulları 10. ve 11. asırda 100 yıl saltanat sürmüş bir Kürt hanedanıdır. 


Köprü kitabesinde Sultan Nizamüddevle Nasr döneminde, Kadı Ebül Hasan Abdülvahid tarafından Ubeyd adında bir mimara hicri 457 (1065) yılında yaptırıldığı yazmaktadır.





28 Ekim 2021 Perşembe

Dört Ayaklı Minare -Şeyh Matar Camii - Diyarbakır


Diyarbakır Sur İlçesinde yer alan Dört Ayaklı Minare, Şeyh Matar (Mutahhar), Kasım Bey ya da Kasım Padişah Camisinin hemen yanındadır. 

Dört ayaklı minare adından anlaşılacağı gibi yere sağlam dört sütun ile basmaktadır. Bu özellik onu dünya çapında eşsiz bir eser yapmaktadır.

Mirarenin kapısı üzerinde yer alan kitabesinde "Adil Sultan Kasım Han'ın saltanatı zamanında, Hacı Ömer oğlu Hacı Hüseyin'in emeğiyle 906 (Miladi 1500) yılında inşa edildi." yazmaktadır.



Bir not: Diyarbakır Salnamesinde islamiyetten önce inşa edildiği bilgisi vardır. (?)

 https://www.mersinimecehaber.com/diyarbakir-seyh-matar-mutahhar-dort-ayakli-minare-camii-makale,2556.html




Minare en az beş yüz yıldır 2 m yüksekliğinde, 
48 - 58 cm çapındaki bu bazalt sütunların
üzerinde durmaktadır.



Minarenin gövdesi 3 m x 2,5 m ölçülerinde 
bir plana sahip ve 13 m yüksekliğindedir.
Bazalt kesme taşlardan örülmüştür.


Şerefiyeye kadar (2 + 13) 15 metre yüksekliğe ulaşan Dört Ayaklı Minare üzerinde, silindirik kısmı 5 m, konik kurşun kaplı kısmı 4 m olan iki bölüm daha vardır. Böylece toplam yüksekliği 24 metreye olmaktadır.


Minarenin neredeyse tam ortasında durduğu ve önceden taşıt trafiğine açık olan sokak, artık yaya yolu olarak kullanılıyor. Sokakta küçük dükkanlarda turistik eşyalar satılıyor, hasır taburelerde oturarak çay içilebilen ilginç çayhaneler bulunuyor. 



Şeyh Matar Camii, Akkoyunlu beyliği sultanı Kasım Bey tarafından, miladi 1500 (Hicri 906) yılında yaptırılmıştır. İnşaat Şeyh Mutahhar adlı bir şahsın türbesinin bulunduğu arsada ve türbeyi içine alacak şekilde yapıldığından, Şeyh Mutahhar (kısaltılarak Matar) adıyla da anılır.  Siyah ve beyaz kesme taşlarla inşa edilmiştir. Kare planlı, tek kubbelidir.


(Dört Ayaklı Minare'den söz ederken yakın tarihimizdeki acı bir olayı anmadan geçemeyiz. 28 Kasım 2015 tarihinde minarenin restore edilmesi için düzenlediği bir basın açıklaması sırasında, Diyarbakır Baro Başkanı Av. Tahir Elçi tam burada bir faili meçhul cinayete kurban gitti.) 


26 Ekim 2021 Salı

Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı - Malatya -Battalgazi



Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Padişah IV. Murat'ın saltanatı sırasında Vezir Silahtar Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mustafa Paşa, IV. Murat'ın silahtarıdır. Bilindiği gibi silahtarlar, Osmanlı Saraylarında Has Oda denilen hünkar dairesi görevlilerinden biri olup, padişaha ait olan ve sarayda bulunan diğer silahlardan sorumluydular. Bu görevliler padişaha yakın olduklarından oldukça itibarlı kişilerdi.

Malatya'nın Battalgazi İlçesi sınırlarındaki kervansaray, bir kale gibi sağlam ve yüksek duvarlıdır. Miladi 1637 (hicri 1047) yılında yaptırılmış ve padişah IV. Murat'a armağan edilmiştir. 

Kareye yakın planlı, (68 x 72 m) boyutlarında, 4 896 metrekare alana inşa edilmiştir. Mimarı Halepli Üstad Ebubekir'dir. 



Kervansaray kapalı ve açık bölümlerden oluşmaktadır. Ortadaki havuzlu büyük avlu çepeçevre  kemerli eyvanla çevrilidir. Giriş kapısının üstünde ikinci katta mescit, avlunun karşısında ise kapalı bölüm yer alır.  Kervansarayın dış kapısının üzerinde bir, kapalı kısmın giriş kapısı üzerinde bir tane olmak üzere iki kitabesi restorasyon sonrası yerlerine konmuştur.




Kervansarayın kapalı kısmı payandalar üzerinde kubbelerle örtülmüştür. Duvarlar kesme taşla örülmüştür. Kapalı ve açık kısımlarda bir çok ocak bulunmaktadır. Restorasyondan sonra kapalı bölümde çeşitli toplantılar yapılmaktadır. 


Battalgazi Belediyesi tarafından restorasyonu 2010 yılında tamamlanan kervansarayın önüne (oranları tutmasa da) bir deve kervanı yerleştirilmiş. Kervansarayın dışına bakan odalar ise birer eski dükkan olarak düzenlenmiş ve bal mumu heykellerle esnaf ve zenaatkarların çalışmaları anlatılmış. Aşağıda bunlardan nalbant ve berber dükkanlarını görüyorsunuz.







Restorasyon sırasında kervansaray içinde yer alan
Çınar ağacı kesilmiş Heykeltraş Hüseyin Aydemir
tarafından 4,5 m boyunda iki ahşap eser oyularak kapının iki yanına konulmştur.

25 Ekim 2021 Pazartesi

Aslantepe Höyüğü - Malatya



Bu yılın (2021) temmuz ayında, Çin'de toplanan UNESCO 44. Dünya Miras Komitesi, Aslantepe Höyüğü'nün Dünya Mirası Kalıcı Listesine kaydedilmesini kararlaştırdı. Bu, Türkiye'de listeye kayıtlı 19. varlık oldu. 

Aslantepe Höyüğü MÖ 6. bin yıldan kalma yani yaklaşık 7000-7500 yıllık bir yerleşim yeri. Burada kalkolitik dönemden geç Roma dönemine kadar insan yerleşimi olduğu biliniyor. Bizans döneminde de nekropol olarak kullanılmış.


Aslantepe Höyüğü Malatya Battalgazi ilçesinde, Fırat Nehri'nin 12 km batısında bulunuyor. Yüksekliği 30 metre. Kazılara 1930 yılında, geç Hitit dönemi katmanından başlanmış ve ilk olarak iki aslan kabartması ile bir kral heykeli bulunmuştur. Höyük, Aslantepe adını bulunan bu iki aslana borçludur.




 

Aslanlar ve gülümseyen, tombul yanaklı, sevimli kral heykeli Ankara'da Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmekte olup kopyaları höyük girişinde ziyaretçileri karşılamaktadır.




Aslantepe Höyüğü'nün önemi, burada yazının bulunmasından ve devletli toplumların ortaya çıkmasından önce, kendine özgü bir bürokrasi ve aristokrasinin geliştiği süreçleri işaret eden en eski bulgulara rastlanmasıdır. Bazılarına göre bir bakıma ilk şehir devleti olmasıdır.

Gülümseyen suratıyla bizi karşılayan babacan kral.

Höyüğün büyük bir bölümü henüz kazılmamıştır. Kazılan kısmında, MÖ 3600-3500 yıllarına tarihlenen bir tapınak ile MÖ 3300-3000 yıllarına tarihlenen kerpiçten bir sarayın kalıntılarına ulaşılmıştır. O zamanlar saraylar bile kerpiçten yapılmaktaydı. :)

Sarayın bir çok odası, yiyeceklerin saklandığı çeşitli depolar ve farklı bölümleri dışında duvar resimleri ve geometrik desenlerle süslü uzun bir koridoru bulunmaktadır. Aşağıdaki dört fotoğrafta koridoru ve duvar resimleriyle geometrik sıva bezemeleriyle süslenmiş duvarlarını görüyorsunuz.









Aslantepe Höyüğü'nden çıkarılan buluntular Malatya Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir. Bunlar arasında arsenik-bakır alaşımlı gümüş saplı bir kılıç, hançerler, pişmiş topraktan çeşitli kaplar bulunmaktadır.






Uzun insan yerleşimi yaşamı boyunca istilalar, belki ayaklanmalar, yangınlar geçiren Aslantepe, MÖ 2000 yıllarında Melidia-Meliddu  adında surlarla çevrili tipik bir geç Hitit Kenti olmuştur. MÖ 712 yıllarındaki Asur istilasından sonra bir süre terk edilmiş MS 5.-6. yüzyıllarda küçük bir Roma köyü döneminden sonra Bizans döneminde nekropol (mezarlık) olarak kullanılmıştır.

MÖ 2900 yılına tarihlenen kral mezarı. İçindeki zengin
mezar hediyeleri ve mezar kapağının üzerinde kurban
edilmiş dört insana ait iskeletler, kral mezarı olduğunu gösteriyor.

 








Aslantepe, böyle sulak verimli bir bölgede olmanın 
avantajıyla bin yıllarca insanların yerleşim yeri olmuştur.














Kazı işçileri...
Bana söz verdiler, iyi çalışacak, güzel kazacak
eşsiz eserler bulacaklar. :)


24 Ekim 2021 Pazar

Malatya Arkeoloji Müzesi

 


Malatya Müzesi, başta Aslantepe Höyüğü'nden elde edilenler olmak üzere il çevresindeki kazılar ve kurtarma kazılarından elde edilen eserlerin sergilendiği bir müzedir. 


Anadolu'nun paleolitik çağlardan bu yana insan ve milyonlarca yıldan beri çeşitli canlıların yurdu olduğu düşünülünce en küçük müzenin bile sergilenen eserler bakımında zenginliği şaşırtıcı olmaz. 

Malatya Arkeoloji Müzesi de Neolitik çağlardan bu yana tarihlenmiş yüzlerce esere ev sahipliği yapıyor. Müzede Kalkolitik, Tunç Çağı, Hitit, Asur, Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seçme eserler sergileniyor.




Aslantepe Höyüğünden getirilmiş, efsanevi yaratıkların resmedildiği kabartmalar...




Karakaya Barajı suları altında kalmış İZOLİ kaya anıtının kopyası ve yazıtın çözülmüş anlamı müzenin seçkin eserleri arasında. Yazıtta Urartu Kralı Saduri Fırat'ın doğusuna yaptığı seferi ve başarılarını anlatıyor. Kayaya oyulmuş bu anıt bugün Karakaya Barajı sularının 34 metre derinliğinde yatıyor.



Doğanşehir - Günedoğru köyünde bulunup müzeye taşınmış, 
Otlayan Karaca Taban Mozaiği


Erken Roma Döneminden kalma yakut yüzük.
Solda aslı, sağda büyütülmüş fotoğrafı

Müzede cam ve pişmiş toprak sergilenen eserlerden birkaçı;













Üzerinde iyi şans ve uğur getiren bir işaret olan SVASTİKA (gamalı haç)
bulunan bir toprak kap. Bu işaret caniler sürüsü NAZİ partisinin
 amblemi olana kadar birçok kültürde uğurlu, iyi şans getiren bir işaret olarak tanınıyordu.