Diyarbakır Ulu Cami yakınında Sur içinin tarihi dar sokaklarından birinde yan yana iki değerli insanın müze evleri var. Birincisi Hasretinden Prangalar Eskiten Ahmet Arif, diğeri Her mihnete razıdır yeter ki gün eksilmesin penceresinden bilirsiniz Cahit Sıtkı Tarancı...
Müze tipik bir Diyarbakır evinde. Bazalt kesme taşlardan tapılmış, avlulu sivri kemerli pencereler, eli böğründe elemanlar ile saçaklanmış çatı, beyaz taşlarla yapılmış süslemeler... |
Avluda kare şeklinde bir süs havuzu havayı serinletiyor. |
Üç şiiriyle analım.
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık…
Ve zehir – zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık…
Akşam Erken İner Mahpushaneye
Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü…
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder