14 Ağustos 2018 Salı

HABİB-İ NECCAR CAMİİ VE EFSANESİ - ANTAKYA


Antakya Hristiyanlar için de, Müslümanlar için de çok önemli dini ve tarihi öneme sahip bir kent. Büyük İskenderin komutanlarından ve kendi adıyla anılan bir imparatorluk kurmuş olan Seleukos,  kurduğu bu kente babasının şerefine Antiochi adını vermiştir. İlk kilisenin kurulduğu ve Hristiyan adının ilk kez kullanıldığı bu kentin önemli bir dini yapısı da Habib-i Neccar Camisidir.




Camiye adını veren Habib-i Neccar MS 40 yıllarında yaşamış Antakyalı bir marangozdur. İsa Peygamberin elçi olarak gönderdiği havariler, kente insanları tek tanrı inancına davet etmek üzere geldiklerinde kendilerine ilk inanan o olmuştur.
Efsaneye göre İsa Peygamber havarilerinden Yahya (Yuhanna) ve Yunus'u (Pavlos) Antakya'ya gönderir. İki havari şehrin dışında bir mağarada oturan marangoz Habib-i Neccar ile tanışır. (Neccar Arapça marangoz demektir.) Habib-İ Neccar'ın cüzzamlı olan oğlunu bir mucize ile iyileştirirler. Bunun üzerine kendisi hemen İsa'nın dinine iman eder. Elçiler kente indiklerinde hastalara şifa dağıtmaları, körlerin gözlerini açmalarına karşın şehrin kralı ve halkı Yahya ve Yunus'un sözlerine aldırış etmez. Hatta azizlerin davranışlarından korkan kral, onları zindana atar. Bunun üzerine İsa, bir başka elçiyi (resul) Antakya'ya gönderir. Bu üçüncü elçi Şem'un Safa (Batris) kendini gizler, İsa'nın elçisi olduğunu söylemez, kralın güvenini kazanır ve sarayına kadar girer.
Sonra iki arkadaşını imtihan etmek üzere kralı ikna eder, huzura çağırtır. Azizler kralın huzurunda mucizelerini sergiler ve yeni ölmüş birini diriltir. Dirilen öbür dünyada benim gördüğüm azabı görmemek için bu üç resule inanın, deyince Şem'un Safa'nın kimliği de ortaya çıkar.
Hastalara şifa, gözlere ziya, ölülere can veren üç havari bütün bunlara rağmen taşlanarak öldürülmek üzere kent meydanına götürülür. Habib-i Neccar olayı duyunca evinden koşarak gelir, Antakya halkına resullere inanmaları için yalvarır.  Kur'an'da da olaydan söz edilmiştir. Yasin suresi 20-22. ayetlerinde "Ey kavmim, bu elçilere uyun. Sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere tabi olun, onlar doğru yoldadırlar" dediği yazılıdır. Ancak onu da kimse dinlemez. Tersine üç havariyle birlikte o da taşlanarak öldürülür.
Bu konuda daha kanlı anlatımlarda vardır. Habib-i Neccar'ın mağarasında kafasının koparıldığı ve kafanın yuvarlanarak türbenin olduğu yere geldiği de söylenmektedir. Kur'an'a göre bu katliam Antakya Halkının yanına kalmamış, çok kötü şekilde cezalandırılmışlardır.Yasin suresindeki; "Ondan sonra onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz de. Cezaları korkunç bir sesten ibaretti; sönüp gidiverdiler..." anlatımı Cebrail'in çıkardığı korkunç bir ses ile helak edildikleri şeklinde tefsir edilir.

Anlatılanlar böyle... Ancak şu anda bir caminin bahçesinde iki Hristiyan havarinin türbesi ve caminin altındaki bir mağarada bir havari ile onları kurtarmaya koşan bir marangozun mezarı olduğuna ve bu dört kişinin şehit olduklarına inanılıyor. Bu inanç Hristiyan ve Müslümanların ortak inancı... Aynı Eshab-ı Kehf efsanesinde olduğu gibi.

 Caminin altındaki mağara iki kattan oluşuyor. İlk katta iki sanduka var ancak kimlere ait olduğu ile ilgili bir bilgi verilmemiş.


Mağaranın bir alttaki, ikinci kattaki odasında da iki sanduka var. Birinin Habib-i Neccar'a diğerinin ise Şem'un Safa'ya (Batris) ait olduğu yazılı.









Habib-i Neccar camisinin bahçesinde küçük bir türbede ise Antakya'ya ilk gelen havariler Aziz Yuhanna (Yahya) ve Aziz Pavlus (Yunus) yatmaktadır.




Caminin ilk yapımı Halife Ömer dönemine 636 yıllarına tarihleniyor. Antakya'yı feth ettiğinde Kur'an'da da sözü edilen bu mezarlar bulunup üzerine türbeler ve cami yapılmış. Caminin şu anda TC sınırları içine yapılmış ilk cami olduğu düşünülüyor.

Antakya kenti el değiştirdikçe  Habib-i Neccar Camisi de fatihlerin dinine göre kah kilise, kah cami olmuş. Birkaç kez yıkılıp yeniden yapılmış ve restore edilmiş. Osmanlı Döneminde, 17. YY'da Barok minaresi, 19. YY'da ise yukarıdaki zarif şadırvanı eklenmiştir.



1 yorum: