6 Ağustos 2012 Pazartesi

Anadolu Tarihinin Başladığı Yer: Kaniş (Kültepe) - Karum



KÜLTEPE - KANİŞ (KANESH)

Kayseri'ye 20 kilometre uzakta 5000 yıllık bir başkenttir. MÖ 3000 yıllarına, geç kalkolitik çağa uzanan tarihe sahip kent 1948 yılından bu yana sistematik olarak kazılmaktadır. Kaniş kırallığının başkenti olan Kaniş kenti geniş bir düzlüğün ortasında 20 metre yükseklikte yer alır ve çevresi sağlam surlarla çevrilidir. Bu yukarı şehir yerlilerin oturduğu, saraylar, tapınaklar, depo ve konutların bulunduğu bir alandır. Çevresi ise Asurlu tüccarların yerleştiği Karum ile çevrilmiştir. Anadolu tarihinin başladığı yer olarak kabul edilir.


Kaniş kazı alanından bir panaroma:

Büyük Saray: MÖ 1920-1840 yıllarına tarihlenmiş taş temeller üzerine ahşapla güçlendirilmiş kerpiçlerle yapılmıştır. Taş döşeli uzun bir iç avlusu vardır.


Kuleli Bina: Neşa Kralı Anitta'nın MÖ 1800-1750 yıllarında yaptırdığı bir tapınaktır. Kare planlı ve bina ayaktayken dört köşesinde birer kulesi vardı.


Kral İnar'ın oğlu Warşama'nın Sarayı: Bu görkemli saray Kaniş'in en yüksek yerinde yer alıyor. Anadolunun en eski saray örneklerinden biri. Bir iç surla çevrili ve birçok değişik büyüklükte mekanlara sahip. Korkunç bir yangın geçirdikten sonra terk edilmiş. 


KARUM...
Kaniş kentinin tarihsel önemi, hemen surlarının dışındaki Asur ticaret merkezi olan Karum'dan gelmektedir. Karum'da bulunan çivi yazılı kil tabletler Anadolu'nun en eski yazılı belgeleridir. Kuzey Mezapotamyalı Asur ülkesinden gelerek Kaniş surlarının dışında bir ticaret merkezi kuran Asurlular Anadoluya yazıyı getirmiş ve çözülen çivi yazıları dönemin (MÖ 1900 ler) ticari anlaşmaları, günlük yaşamı, ekonomik kuralları, borç hukuku ve faiz oranlarını, evlenme, boşanma, kölelik, adli kararlar hakkında detaylı bilgiler içermektedir.
Çivi yazılı tabletler arasında az da olsa edebi eserler ve eğitim ile ilgili olanları da vardır.
Aşağıdaki fotoğrafta Karum yerleşkesinden bir panaroma görülüyor. Temelleri kalan binalar bundan yaklaşık 4000 yıl öncesinin konut ve depolarıydı.
 Binaların içlerinde zamanın ölü gömme geleneklerine uygun olarak taştan örülmüş sandık mezarlar ya da pişmiş toprak küp mezarlar bulunuyordu.  Binalar arasında cadde ve sokaklar vardı.Sokak aralarında taş fırınlar inşa edilmişti. 

Binalar taş temeller üzerine kerpiç kullanılarak yapılıyordu. Aşağıda bir binanın temeli görülüyor.




Dörtbin yıllık temeller arasından boynunu uzatmış bir güzellik...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder